Kaçmayacağım!
- Halime Sürek Kahveci
- 29 Haz 2016
- 2 dakikada okunur
Robert Jordan, iyinin ve kötünün sonsuz bir savaşa tutuştuğu, bugüne kadar yazılmış en görkemli fantastik kahramanlık öyküsü olarak bilinen Zaman Çarkı serisinde, kahramanına şunları dedirtiyor:

“Sen karanlıksın!” dedi Rand yüksek sesle. “Karanlık ışığı süremez. Karanlık yalnızca ışık olmadığında, kaçtığında vardır. Ben başarısız olmayacağım. Kaçmayacağım. Ben yolunu tıkadığım sürece kazanamazsın Shai’tan.”
Mesele bu sanırım... Lanet okumaktan, “Allah belanızı versin” demekten daha etkili bir yol izlemek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü biz her gün fantastik değil gerçek dünyanın en görkemli kahramanlık hikayelerini yazıyoruz... Daha iyisi elimizden gelebilecekken neden korkuya, endişeye esir olalım! Işığımız, kimi zaman eğitim, kimi zaman aklıselim düşünme becerisi, kimi zaman iyi çocuk yetiştirme çabası, kimi zaman da sadece ve sadece dürüstlük... Bizim hikayelerimizin mayasında bunlar var çünkü...
Terörü oluşturan zemini hazırlayan da, terörün kendisi olan da, korku ikliminden beslenen de, can havliyle havaalanından ayrılmaya çalışanları fahiş taksimetre tarifesiyle taşıyan da ışığını söndürmüş belli ki!
O zaman, onların da yolunu tıkama vakti gelmiş belli ki!
O zaman, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en önemli miras için kolları sıvamanın da vakti gelmiş belli ki!
Zaman; kavganın, şiddetten beslenen dilin ve saldırıların karşısına ışıkla çıkmanın, sorular sormanın zamanı belli ki!
Ben mesela eğer bir daha Atatürk Havalimanı durağı logolu taksiye binersem “Siz o gün patlama olduğunda görev yapıyor muydunuz? Gerçekten insanları taşımak için fahiş fiyatlar isteyen oldu mu? Siz istediniz mi? Niye? Aynı olay Brüksel’de olduğunda oranın taksicileri insanları bedava taşımıştı, biliyor musunuz?” diye soracağım...
Kerem ikinci sınıfa giderken sınıflarındaki bir arkadaşı “akran zorbalığı” destanı yazıyordu. Neredeyse tüm sınıfı mum etmişti. Öğretmeni, konuyu açtığımda “O çocuğumuz biraz lider özellikli” deyince kan beynime sıçramıştı. “Ne demek bu! Hitler de liderdi, Mussolini de. Liderlik ve zorbalık bıçak sırtı gibi” diyebilmiştim zar zor kendime mukayyet olup. O öğretmene gidip mesela “Hala arkadaşlarını oyuna almayan, top oynamasına izin vermeyen, iten kakan çocuklara ‘O da biraz lider özellikli tabii’ diyor musunuz?” diye sormak istiyorum.
“Bal tutan parmağını yalar” atasözüne ayılıp bayılanların karşısına geçip başka ülkelerdeki yöneticilerin “bal tutarken” nasıl dikkatli olduğunu, değil parmağını yalamak bir gram bal eksildiğinde başlarına neler geldiğini anlatıp “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye sorsam diyorum...
Aklıma daha şahane sorular ve muhatapları, en şahanesinden eylem yolları geliyor... Sonra bu soruları soranlar birleşsek, ışığımızı güçlendirsek diyorum... İşte o zaman karanlığın yolunu tıkamış oluruz, ne dersiniz?
Comments