Kampüslerde iyilik var!
- Belgin Ergül
- 11 Ağu 2016
- 5 dakikada okunur
En gösterişli alanlarda üniversite eğitimlerini alana kadar diplerinden ayrılmadığımız gençlerimiz fakültelerinde öğrenim sürecindeyken onları hangi alanda takip ediyoruz?
Kesinlikle dersleri ve yılı bitirmeleri dışında...

Başardıkları, paylaştıkları, katıldıkları neyi takip ediyoruz? Ya da yönlendiriyoruz?
Benim ülkemde ihtiyaç sahibi olan ekosistemdeki tüm alan ve canlılar ile insanlığa, en mühimi kendisine katkı sağlamak isteyen her birey ve ailesi “gönüllülük” kavramı ile tanışmalı ve tanıştırılmalıdır.
Yine bir veri ile özetleyelim, Hırvatistan’da 93 kişiye, Makedonya’da 161 kişiye bir STK düşerken Türkiye’de her 714 kişiye bir STK düşüyor.
Ülkemiz üniversitelerinde buradaki duruma destek veren müthiş yapılanmalar var “Sosyal Sorumluluk ve Toplumsal Duyarlılık Ofisleri”. Gelin bakalım, neler yapıyorlar...
Merhaba Sevgili Ebeveynus,
Bu hafta bir konuğumuz var. Kendisi ile keyili bir sohbet yaptık.
Kevser Yavuz Çimenli. Çocukluğundan bu yana yardım toplama ve örgütlenme çalışmaları yürüttü. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Eğitim İletişimi Bölümünden mezun olduktan sonra Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, ASHOKA Uluslararası Sosyal Girişimciler Ağı, TEMA Vakfı ve GENÇTUR’da çalışmalar yürüttü. Yaşar Üniversitesi’nde Sosyal Sorumluluk Projeleri Koordinatörü olarak çalışmakta ve İzmir’de sivil toplum ve gönüllü çalışmaların yaygınlaştırılması için çaba göstermektedir.
Kevser Hanım ülkemizde gençlerin katılımı ile adım attığımız “sosyal sorumluluk” kavramı diğer ülkeler ile kıyaslandığında sizce hangi eşikte?
Bu soruya en basit cevap diğer ülkelerdeki sivil toplum kuruluşları sayısı ile verilebilir. Örnegin Almanya’da yüzbinleri aşan dernek varken Türkiye’de günce rakam faal dernek sayısı 109 bin. Bu rakam bile bize bir fikir veriyor. Aynı şekilde Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de rakamlar milyon ile ifade ediliyor. Yani gönüllülük, sosyal sorumluluk hayatın doğal bir refleksi haline gelmiş görünüyor. Türkiye’de 1996 yılında düzenlenen Habitat II-İnsan Yerleşmeleri Üzerine Birleşmiş Milletler Konferansı, Türkiye sivil toplum hareketi için bir dönüm noktası olarak görülüyor. Ardından gelen 1999 depremi ve sivil örgütlenme ile sivil toplum kuruluşları toplum algısı daha da güçleniyor. Hatırlayın, maddi-manevi destekler bir süre sonra ikinci başlığa düşmüş, tüm kurumlar ve bireyler “Gönüllü olarak gelin” çağrısı yapmıştı. Ülkemizin gönüllülük ile ilk tanışma zaman dilimi diyebiliriz.
Üniversitenizde gençlerimize ne gibi seçenekler sunuyorsunuz? Bu seçenekler onların topluma aidiyetlerinde sizce söz sahibi mi?
Yaşar Üniversitesi’nde eğitim gören her genç mezun olmadan önce mutlaka bir kredilik bir ders olan “Sosyal Sorumluluk” dersini almak zorunda, gönüllü olarak bir çalışma yürütmek zorunda. Buradaki zorunluluk kavramına iki türlü bakmak mümkün. Üniversite okuyan gençler için bu kavramla tanışmanın gerekliliği tartışılmaz olduğu için uygulama bu şekilde yürütülüyor. Yani iş dünyasına atılacak olan gençlerin aslında bir anlamda hayata ve iş dünyasına hazırlığı. Diğer yandan böyle bir çalışma yapmak isteyen ama bunu nasıl yapacağını, yolunu yordamını bilmeyen gençler için bir fırsat olarak görülebilir. Her dönem dersi alan 600 civarında öğrenciden aldığımız geri bildirimler zorunlulukla başlayan sürecin gönüllülükle devam ettiği yönünde. Bu da yaptığımız çalışmada bize güç veriyor. Yaşar Üniversitesi öğrencileri bizim bağlantıda olduğumuz resmi olarak faaliyetlerini devam ettiren kurumlar ile bizim aracılığımızla iletişim kurup hali hazırda yürütülen projelere destek verebilirler.
Buradaki koşulumuz ilgili sivil toplum kuruluşunun kriterlerine sahip olmaları ve kurumun talep ettiği gereklilikleri yerine getirmeleri. Örneğin DenizTemiz Derneği/TURMEPA ile çalışmak isteyen bir gönüllü, kurum tarafından verilen oryantasyona katılmak, bir ilköğretim okulunda TURMEPA standartlarında bir eğitim düzenlemek ve TURMEPA tarafından kamuoyu yaratılmak üzere düzenlenen kıyı temizliği aktivitesine katılmak zorunda. Ya da TEGV ile çalışmak isteyen bir gönüllü iki günlük eğitici eğitimine katılmak ve 16 hafta boyunca çalışmayı kabul etmiş oluyor. Diğer taraftan hiçbir STK’da çalışmak istemeyen genç, kendi proje önerisini getirebiliyor.
Bu şekilde geçen yıl, birçok okulun kitap ihtiyacı karşılandı. Bir okula baştan sona yeni bir kütüphane kuruldu, hastanelerde tedavi alan çocuklar ile etkinlikler düzenlendi. Yani Yaşar Üniversitesi gençleri İzmir’de ve hatta çevre illerdeki dezavantajlı gruplarla temas etti.
Gençler, huzurevleri ile hayvan barınakları ile özel ya da devlet hastanelerinde tedavigören çocuklar ile belediyeler, sivil toplum kuruluşları, cezaevleri, baro, eczacılar birliği gibi kurumlarla, varsa kaymakamlık ve valilik tarafından yürütülen projeler aracılığı ile bu kurumlarla, çeşitli spor ve sanat kulüpleri ile temas halinde. Gençlerimizde bu temas ile başlayan ve ilerleyen istihdamlara da tanıklık ediyoruz. Bunları ailelerimiz ile paylaşmak ise onur verici.
Peki sizce ülkemizde gençlerin katılımcı olmasında kurumlar dışında kimler söz sahibi?
Elbetteki hükümetlerin teşviki de bu anlamda çok önemli. Yani bu dersin ilköğretim okullarından başlayarak hayatımızın bir parçası olarak yerleşmesinde eğitim süreçlerimiz, öğretmenlerimiz, hatta belediye ve diğer kamu kurumları ve özel sektör söz sahibi ve de olmak zorunda. Zaten artık okullarda çalışmalar yapılıyor, özel sektörde de artık iş görüşmelerinde sorulan sorulardan biri haline geldi gönüllü çalışmalar. Gönüllü çalışmak, sosyal sorumluluk sadece Türkiye ile sınırlı bir eylem değil, bir dünya vatandaşı olma zorunluluğu ile artık bu çalışmayı uluslararası boyutlara da taşımak mümkün. Bu amaçla yine Ulusal Ajans’a bağlı gençlik değişimleri, UNESCO, Avrupa Gönüllü Hizmetler Birliği, Birleşmiş Milletler, UNDP gibi kurumlarda da gönüllü çalışma olanakları mevcut. Özellikle uluslararası Gönüllü Çalışma Kampları için GENÇTUR ile bağlantıya geçilebilir. Türkiye’deki en eski gençlik kurumlarından biridir.
Fakat çok önemli söz sahibi bir profil daha var; anne ve babalarımız. Üniversite sürecinde gençlerini toplumsal duyarlılığa ve bir anlamda kendilerini keşfetmeye yönlendirmede aslına bakarsanız baş aktörler. Tüm bu seçenekleri bilmeli ve çocuklarını yönlendirmeliler.
Buradan ailelere vermek istediğiniz mesajınız nedir?
Aileler çocuklarının gönüllü çalışmalarını geçiştirmek yerine bir sorumluluk alma fırsatı olarak görmeli diye düşünüyorum. Özellikle tüm ihtiyaçları ebeveyn tarafından karşılanan gençler için inanılmaz bir motivasyon sağlıyor bu süreç. Sosyal sorumluluk sadece okullarda bir ders ya da ödev olarak algılanmasın, hatta yapabiliyorlarsa aileler de bir kurumda gönüllü olarak çalışsın.
İzmirli gençlerimiz sizinle olmak için Yaşar Üniversitesi’nde mi olmalı? Bu yazıyı okuyan başka bir kurumda okuyan gencimiz için ne gibi önerileriniz olur?
Elbetteki sadece Yasar Üniversitesi’nde okuyor olmasına gerek yok. Gönüllü olmak isteyen herkesi yönlendirme yapabilmeliyiz. Uluslararası Proje Eğitim ve Gençlik Derneği’nden bana ulaşabilirler.(0232) 4227104 numaralı telefonu arayabilirler, kevser@upegem.com adresine de yazabilirler.
Şunu da eklemek isterim. Gönüllülük bir karşılıksız verme süreci veya duygusu ile başlasa da gönüllüler bu sürecin sonunda daha çok kazanan taraftır. Gönüllülüğün verdiği hazzı, mutluluğu başka nasıl hissedebileceğinizi ben şimdiye kadar bulamadım. Diğer yandan gönüllülük bambaşka bir sosyal çevre kazandırıyor, yanında yeni sosyal ağlar. Muhteşem deneyimler elde ediyorsunuz. Dünyanın sadece sizin çevrenizde olup bitenden ibaret olmadığını, bambaşka “dünyalar” olduğunu fark etmeniz için bir fırsat aslında!
Öğrencilerimden aldığım geribildirimlerden birkaçını paylaşmak isterim:
Hocam derste yaptığımız çalışmalardan aldığım ilham ile ailemde gönüllü çalışmalar başlattım.
Bu ders sayesinde daha önce hiç aklıma gelmeyen çalışmalar yapmaya cesaretim arttı.
Bu geribildirimi veren öğrencilerimden biri Aydın’da tarım işçisi çocuklar için eğlence düzenleyen bir grup öğrenci içindeydi. Orada gördüğü hasta bir çocuk için bir ilaç ve bakım kampanyası başlattı. Kampanyası Sağlık Bakanlığı’na kadar ulaştı ve halen çalışmasına devam ediyor.
Biz sadece bu ders aracılığı ile bir tohum atıyoruz öğrencilerimizin kalbine. Süreci muhteşem yönetiyor onlar. Tek yapılması gereken iyi bir program modeli yaratmak.
Son olarak kızım Zeynep’ten bahsetmek isterim. Henüz 2 yaşında, doğduğundan bu yana benimle birlikte kamplara katıldı, başka uluslardan yaşıtları ile buluştu, çöp topladı, hayvan barınaklarına gitti, sokak hayvanlarını sevdi, engellilerle yapılan çalışmalara katıldı. Şimdi onu gözlemliyorum. Henüz 2 yaşında olmasına rağmen muhteşem bir hayvansever, çöplerini asla sokağa atmıyor, iletişimi güçlü, kolay ilişki kurabiliyor, yasak olmamasına rağmen televizyon izlemiyor, telefonla oynamıyor, tekerlekli sandalye kullanan birini gördüğünde şaşırmıyor, iletişimde bir engel olarak algılamıyor. Ve en güzeli kendini oyalayabilen oyunlar üretebilmesi. Bütün bu özelliklerinin gelişmesinde sosyal sorumluluk çalışmalarında doğduğundan beri var olmasının katkısının büyük olduğunu düşünüyorum.
Üniversitemiz sosyal sorumluluk çalışmalarını https://www.facebook.com/YasarUnivSSP adresinden ve eğitim dönemi süresince her hafta düzenli olarak yaptığımız radyo programımızdan takip edebilirsiniz. http://radyu.yasar.edu.tr/kampuste-iyilik-var/
Ve hedef aldığınız tüm üniversitelerin sosyal sorumluluk ve toplumsal duyarlılık ofislerine bakmak siz ailelerimizin mutlaka ilk adımlarından biri olsun. Zira birçok üniversitemiz bu alanda muhteşem organizasyonlara imza atıyorlar.
Belgin Ergül
TURMEPA Gönüllü ve Gönüllü Projeleri Yönetmeni
Comentarios