top of page

Yeter!

  • Ayşe B. Kaban
  • 24 May 2016
  • 5 dakikada okunur

Şimdi bana diyorsunuz ki ortada delil bırakmamak kaydıyla kocanı öldür, başka türlü kurtuluşun zor.

Artık her gün bir doz fare zehiri mi olur, nereden bulacağımı henüz bilemediğim siyanürü sütüne katmakla mı olur, bir gece ansızın yastıkla boğmak suretiyle mi veya ne bileyim arabasının frenlerini kesmekle mi olur artık tam olarak nasıl olur bilemem ama dediğiniz bu; öldür! bu hayatı sana zindan eden herifi ki yaşayabilesin...ha yakalanırsan en ağırından bir müebbet yersin, yakalanmazsan Allah kerim bahşedilen ömrü yaşarsın. Elbette öldüremeden kocana yakalanmak da var, artık ondan sonrasını kötürüm mü yaşarsın, eziyetlerine eziyet katılarak her gün seni doğuran anaya söverek mi, yoksa şanslıysan artık ölüp, oh mezar be! diyerek mi göçersin... mi diyorsunuz?

Yani ben öyle anlıyorum ama kadın olduğum için, meseleyi eksik aklımla tam kavrayamamış da olabilirim. Çünkü bu dediğiniz şey canım komisyon üyem, kafamı alıp giyotinin içine sokmaktır. Bunu bir başka anlamamın da farklı bir yolu yoktur.

Şimdi ben bu adamla evlendim. İki, on iki, yirmi iki yıllık evliyim. Çok severek, az isteyerek, baskıyla evlendim. Evlendiğim gün hayatımın en güzel, en korkunç, en mutsuz, en şahane günüydü. Kendimi peri gibi, bohçaya tıkılıp denize atılmış yavru kedi gibi hissettim. İlk ay, ilk yıl, ilk on yıl çok güzeldi, çok fenaydı, çok çok fenaydı. Ta ki, ta ki, ta ki...

Artık sevmiyorum, zaten hiç sevmedim, başlarda biraz sevdim, zamanla sevdim. Beni aldattı, başkasına âşık oldum, olduk. Sevişemiyoruz, konuşamıyoruz yani şu kalan ömrümü, bir gün, bir ay, bir yıl, bin yıl bu adamla yaşayamayacağımı anladım. Boşanmak istiyorum. Boşanmak istiyorum. Boşanmak istiyorum, diyemiyorum, diyemiyoruz, diyemeyeceğiz ki zaten amacınız da bu olsa gerek, yoksa neden bunca engel? Hayır az daha zorlasanız 'boşanmak günahtır'a getireceksiniz de Kataolikliğe övgü olur diye mi çekinceniz?

Önce şu konuda anlaşalım gerçi kime diyorum ki ben bunu, siz ki Mor Çatı'yı bile dinlememişsiniz ben mi dinleyeceksiniz? Ayşe kim ki elbette... ama madem bu sayfa benim, bu kalem benim ve siz ki benim tarafımdan seçilmişlerden birisiniz ve benim adıma karar veriyorsunuz bence dinlemelisiniz çünkü herkes hata yapar ve herkes bazen başka insanların hayatını kör kuyulara atacak kadar büyük bir hata yapar ya hah işte, siz o hatayı yapmak üzeresiniz. Neyse paragrafın başına dönelim ve önce hemen şu konuda anlaşalım:

Efendim, aile ve evlilik sizin dediğiniz kadar kutsal şeyler değildir, kutsal olan tek şey yaşam hakkıdır. Bir insanın, bir kadının, bir erkeğin, bir çocuğun kıymet görmediği, mutlu olmadığı, sağlıklı bir şekilde yaşayamadığı alan kutsal değildir. O nedenle aman ki evlilik bozulmasın, aman Allah muhafaza boşanmalar olmasın, şeklinde sunduğunuz rapor, en hafifinden cahilcedir, kötü niyetlidir.

Birincisi evlenmek zorunda mıyız beyler? Anayasada böyle bir hüküm mü var, yirmi iki yaşına gelmiş her Türk vatandaşı evlenmek zorundadır, gibi? Hayır öyle bir hüküm yoksa sevgilimizle beraber yaşadığımız zaman anne babamızdan kalan yetim aylığının kesilmesini hangi gerekçe ile savunacaksınız? Yetimsem yetimimdir, aylık bağlanma hakkı kazanmışsam kazanmışımdır, ne demek sevgilinle yaşıyorsan aylığını keserim, sana ne?

Zaten bir şekilde ama şuraya şu şerhi düşelim; çocukluğumuzdan beri öyle gördüğümüz için, otuz yaşını geçtikten sonra, 'Ay sen ne zaman evleneceksin?' soruları yakamıza kırmızı karanfil gibi iliştirildiği için, aile baskısı, akraba dedikodusu, yan komşu sorgusu... mezun olduktan sonra iş bulamadığımız, âşık olsak bile sevgilimizle yaşayamadığımız ve daha pek çok bizimle, yüreğimizle, aklımızla hiçbir şekilde ilgisi olmayan nedenlerden ötürü evlenmek zorunda kalıyoruz. Evet, evet evlenmek zorundayız.... arada, birkaçımız gerçekten çok çok az bir kısmımız bu cendereden kaçmayı başarabiliyor, bekâr kadın ve hatta anne olarak yaşamlarını devam ettiriyor ama siz diyorsunuz ki hayır hayır, öyle bir yasa şey edelim ki bunlar da bekâr dolanmasın ortada, herkesin başını bağlamamız, herkese beyaz gelinlik giydirmemiz, beline kırmızı kurdele takıp nikâh masasına oturtmamız gerek, bunun için ant içtik, öyle bir yemin ettik ki bunları evlendirdikten sonra da boşanmalarına engel olacağız, olmalıyız! Yurttaşların sağlıklı, huzurlu, mutlu bir yaşam sürmesi mi amacnız yoksa hep beraber düğün organisazyon işine mi girdiniz, nedir bu evlilik merakı, hı?

Şimdi şu yadığınız metni okuyunca çok acayip ama gerçekten çok acayip şeylerin altını çiziyorum mesela ne demek on beş günden fazla koruma almak için delil sunma zorunluluğu? Yani tam olarak nasıl işleyecek o dediğiniz şey, kolumu kıran kocam için on beş gün, burnumu kırdıysa on iki gün, kulağımı ısırırsa bir hafta, kaba etlerimi tekme ile morarttıysa koruma yok gibi bir şey mi, o arada dellenip beni öldürürse ne yapacaksınız, vicdan var mı vicdan?

Delili sunmak için de anladığım kadarı ile mesai saatlerinin dolmasını bekleyeceğim. Kocam eve geldiğinde, 'Saat kaç bey? Mesai bittiyse ben seni şikayet etmek için bir semt karakoluna uğrayacağım, memur beyler gelene kadar al sen bu tabakları kır, sinirin yatışsın', derim artık. Siz bu ülkede kadınların nasıl yaşadığını mı bilmiyorsunuz, şiddete uğrayan kadınların kabuslarından hiç mi haberiniz yok, bir tane bile mi mağdur bir kadını dinlemediniz?

Hadi bir şekilde boşanmak için mahkemeye kadar ulaşabildim diyelim, işsiz güçsüz bir kadınım. Çünkü çok küçük yaşta evlendirilip, ev temizliği, yemek, çocuk doğurma ve bakım gibi işleri yaptığım, okumadığım veya okusam bile hiçbir işe girmediğim, girsem bile evlendikten sonra, ne işin var iş yerinde ben sana bakarım, dendiği için, benim adıma herkeslerin her türlü kararı vermesi uygun olduğundan, boşandığımda bana bir nafaka gerekiyor. Ama o nafakayı alabilmem için kusursuz olmam gerekiyor. Kusursuz bir evliliğim olsaydı, kusursuz bir adamla evlenmiş olsaydım zaten devam ederdim de tüm bu dapdar çemberin içerisinde neden ben kusursuzluğumu kanıtlamak zorundayım? Kusur ne ayrıca? Tozları geç alma, camları lekesiz silme, yemeğin tuzunu tam kıvamında katma, pantalonu çift çizgi ile ütüleme mi? Çünkü canım komisyon üyem, belki sizler başka bir ülkeden bildiriyorsunuz ama bu ülkenin gerçeği budur, bu ülkede kadınlar, o adam sana yan baktı, sen soldan yürüdün, eteğinin rengi, patatesin boyu, iç çamaşırımın ütüsü, maç sırasında televizyonun önünden geçtin, yemeği yaktın, bardağı kırdın gibi ucuzun ucuzu, üzümün sapı nedenlerle şiddet görüyor, şiddetle o bahaneler sayesinde tanışıyor. Hani öyle uzun masalarınızda, seçkin odalarınızda kumrular gibi neden sorusunun peşine düşülecek, kozmosun gizemini çözecek bir sorunla karşı karşıya değilsiniz. Ha illa ki diyorsanız, ben, biz seçildik, yurttaşa hizmet boynumuzun borcudur, bu kadınların çilesi bitsin, o zaman önce o çok sevdiğiniz, omuzlarını tutup, aslanım benim dediğiniz, sırtlarını sıvazladığınız erkekleri hizaya getireceksiniz, onlara diyeceksiniz ki, 'Çüş! Haddini bil, bilmezsen, cezalandırılısın, gözünün yaşına bakmam'.

Siz hiç üzülmeyin, vicdanınız sızlamasın, yüreğiniz serçe gibi pıt pıt atmasın, söz konusu boşanma oldu mu inan ki en çok kadınlar düşünüyor bebelerini, sizden çok daha fazla, milyon kat daha fazla düşünüyor. Bu ülkede her şeye rağmen, her türlü gizli işkenceye, psikolojik şiddete, mutsuzluğa, doğmamış olmayı dilemeye varan inlemelere varsa bile hayat, boşanma oranının bu kadar düşük olmasının tek nedeni, ne yazık ki kadınların çocuklarını çok ama çok düşünmelerinden ötürü. Peki ya siz bir çocuğun annesinin, babası tarafından hunharca dövülürken yan odada ne hissettiğini hiç düşündünüz mü, babası tarafından annesi bıçaklanan bir çocuğun yüreğinin ekmek kırıntıları gibi döküleceğini aklınız alır mı? Peki ya annesi, babası tarafından öldürülen çocuğun nasıl bir geleceği olacağını? Bence düşünmelisiniz çünkü sayıları hiç az değil. Hiç!

Çocukların umutsuz mutsuzluğu için aile kurumunun bedbaht bir şekilde devamını onaylıyor gibisiniz ve üstelik kız çocuğunun, ona tecavüz eden, taciz eden iğrenç bir mahlukatla evlenmesine, ya tamam bir kez olmuş yahu, evlenince düzelir mi, diyorsunuz? Gerçekten anlamadım; dediğim gibi aklım kıt.

Nafakayı süreye bağlama fikri de pek şahane, bayıldım gerçekten keşke yanına bir hediye çeki falan da iliştirseymişsiniz. Nafakayı hak etmek için kusursuzluğumu ispat ettikten sonra ancak bir süreliğine faydalanacağım çünkü çeşitli kurslara gidip zanaat, sanat öğrenecek meslek sahibi olacak, kendi ayaklarımın üzerinde duracak ekonomik özgürlüğe kavuşacağım. Muhteşem! Komisyon İsviçre'den bildiriyor olsa gerek, hayır bu ülkede işsizliğin, iş kurmanın, genç yaşta diplomalı meslek sahibi dahi olsanız iş edinmenin ne kadar zor olduğunu bilemiyor olabilirsiniz ama öyle; çok üzgünüm. Bunun yerine kadınları, genç kızları küçük yaşlarda evliliğe teşvik etmeyip önce meslek sahibi olmaları için desteklemeyi düşünseydiniz keşke. İnanın ki hiçbir kadın boşandığı, hayatında bir daha mümkünse karşılaşmayı istemediği bir adamın parasını almak, ömrü boyunca onun vereceği üç kuruşa muhtaç halde yaşamayı istemez.

Efendiler! Bu ülkede kadınlar öldürülüyor! Boşanamadıkları için öldürülüyor, boşandıkları halde yakalarından düşmeyen eski eşleri tarafından öldürülüyor, evlenmeye razı gelmedikleri için öldürülüyor. İstanbul Sözleşmesi'nin maddelerine uyunuz! Kız çocuklarına okumaları, eğitim görmeleri için gerekli teşviği yapınız! Erkekleri ve erkek çocuklarını kadın – insan – yaşam haklarına saygılı bir şekilde yetiştirmenin yollarını arayınız! Hadım edecekseniz erkek beynindeki sapkın fikirleri ve şiddeti hadım ediniz! Boşanmayı ancak böyle önlersiniz yoksa biz kadınlar hayatmızı cehenneme çeviren resmi zebanilerimizden kurtulmanın masumane bir yolunu buluruz evelallah, bizi buna mecbur kılmayın.

Çünkü artık YETER!

Comentarios


Son Eklenenler
Arşiv
Etiketle Ara
Takip et
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square

Ebeveynus, çocuğuyla birlikte öğrenen, büyüyen, gelişen anne babaların buluşma noktası...

Çocuk ve aileyi ilgilendiren güncel haberlerden sanatsal etkinliklere, hobilerden sivil toplum kuruluşlarının eğitimlerine ve uzman görüşlerine kadar birçok konunun yer aldığı bir platform...

Elinize kahvenizi, çayınızı aldığınızda, güzel bir güne başlarken ya da günü sonlandırırken dertleşebileceğiniz, sorularınıza cevap bulabileceğiniz, deneyimlerinizi paylaşabileceğiniz bir yerde olmayı arzu ediyorsanız, doğru yerdesiniz...

bottom of page