İş dünyasının 2016 hedefleri
- hskahveci
- 31 Ara 2013
- 6 dakikada okunur
Dünyanın ve Türkiye’nin 2016’ya birçok sorunla girdiğini gösteren bir dizi işaret var. Küresel piyasalarda yaşanan durgunluk, ABD Merkez Bankası’nın faiz artırma politikası ile Çin’de yaşanan yavaşlama ve Yuan’ın üst üste iki defa devalüe edilişi piyasaları ciddi olarak tedirgin ediyor.

Geride kalan 2015 tüm dünya için sıkıntılarla dolu bir yıl oldu. Küresel piyasalarda yaşanan durgunluk yatırımların son derece yavaş seyretmesine neden olurken, özellikle gelişen ve yükselen ekonomilerde ciddi dalgalanmalar yaşandı. ABD Merkez Bankası’nın (FED), ucuz para dönemini sonlandıracak adımı ise 2015’in son günlerinde attı.
Uluslararası Para Fonu (İMF) ise küresel büyüme tahminlerini sürekli aşağı revize etti. Nitekim 2015’e %3,8 küresel büyüme tahminiyle başlayan IMF, bu tahminini önce %3,5’e daha sonra 3,1’e indirdi.
Diğer taraftan Avrupa Merkez Bankası FED’in tam tersi bir eğilimle ucuz para politikasını sürdürüyor. Faizleri olabildiğince düşük tutarak ihracatı artırmak ve yatırımları harekete geçirmeyi amaçlayan Avrupa Merkez Bankası, bu politikasıyla Avrupa ülkelerinin ihraç mallarını nisbi olarak ucuzlatmayı, yatırımcı için de cazip bir ortam sağlamayı hedefliyor.
2015’in kaybedenler listesine bakıldığında gelişen ve yükselen ekonomilerin ilk sıralara yerleştiği görülüyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’ne göre 2015’de gelişen ve yükselen ekonomilere giden portföy yatırımları 2008’den bu yana en düşük seviyesine indi. Çin’de başlayan yavaşlama ve bunun emtia ihracatçısı ülkelere olumsuz yansımaları derinden hissedildi. Brezilya ve Rusya ekonomileri 2015 yılında daraldı.
Ekonomistler de gelişen mevcut ekonomik sorunlara yeni tanımlamalarda bulunuyor. Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz yaşanan sıkıntılı dönemi “büyük keyifsizlik” (great malaise) olarak tariflerken, Larry Summers sıkıntıyı “uzun durguluk” (secular stagnation) olarak tanımlıyor.

Türkiye’nin ekonomik gündemi
Küresel krizinden tam sekiz yıl sonra 2016’da dünya ekonomisinin gündeminden düşmeyecek belli başlı konuları sıraladıktan sonra Türkiye’ye dönüp baktığımızda, 2015 yılı üçüncü çeyrek büyüme verisinin beklentilerin üzerinde ve %4 olarak gerçekleşmesi iş dünyasına moral verdi.
Özellikle 2015 yılını seçimler ve belirsizlik yaratan birçok gelişme nedeniyle “kayıp yıl” ilan edilmesinden sonra kurulan 64’üncü Hükümet’in de bir reform hükümeti olacağı sözünü vermesi ardından Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 2016 yılı için üç, altı ve 12 aylık dönemleri içeren Eylem Planı’nı açıklaması, ekonominin önüne yeni fırsatların çıkacağı umudunu artırdı.
Toplumsal adaletin sağlanması, demokratik istikrarın kurumsallaştırılması, rekabetçi ekonomiyi güçlendirmek gibi çok yönlü bir program içeren Eylem Planı, toplumsal taleplere de cevap veren bir kapsayıcılıkta. Dolayısıyla Plan iş dünyasında “Türkiye’nin yeni başarı hikâyesi” yazmasını mümkün kılacak yapısal reformlar beklentisini de artırdı.
Enflasyonda ise 2015 yılı TÜFE'de %8,81 artışla geride bırakıldı.
Amaç güçlü ve sürdürülebilir büyüme
2016 Yılı Eylem Planı’na ilişkin de değerlendirmede bulunan Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, planın temel amacının, güçlü ve sürdürülebilir büyüme ile Türkiye’nin yüksek gelir seviyesine ulaşması olduğunu söyledi.
Yüksek büyümeden toplumun bütün kesimlerinin faydalanmasının sağlanmasının önemine dikkat çeken Şimşek, bu anlamda kapsayıcı büyümenin sağlanmasının reformların en önemli amacı olduğunun altını çizdi.
Bu kapsamda iş gücü piyasası reformunun önemli olduğunu anlatan Şimşek, bunun içinde esnek çalışma modellerinden kıdem tazminatına, özel istihdam bürolarına, iş başı eğitim programlarına, dışarıdan nitelikli iş gücü çekmeye kadar birçok önemli programın Eylem Planında yer aldığını belirtti.
Şimşek, yatırım ortamının iyileştirilmesinin önemine dikkat çekerek, buna ilişkin hazırlanan Ar-Ge paketinin yakında TBMM’ye sevk edileceğini söyledi.
Hedefler yukarı revize edildi
2016 yılına girilmesiyle birlikte, 2015 yılının ekim ayında 63’üncü Hükümet tarafından yasa gereği seçimler öncesi açıklanan Orta Vadeli Program (OVP), 64’üncü Hükümet tarafında revize edilerek Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek tarafından 11 Ocak tarihinde kamuoyuna açıklandı.
Ekonominin 2016-2018 yıllarındaki yol haritasını belirleyen OVP’de, mali disiplin ve büyüme potansiyelinin artırılması, enflasyonun ve cari açığın düşürülmesi öne çıkıyor.
Revize edilen OVP 2016 için %4,5 büyüme ön görürken, uluslararası kuruluşlar 2016’da Türkiye için %3-%3,5 civarında büyüme tahmin ediyor. Plan'da 2016'da enflasyonun %7,5 olacağı öngörülüyor.
2016'da tedbirli olmakta fayda var
FED kaynaklı belirsizliklerin azalması, Avrupa’da işlerin nispeten toparlanıyor olması, piyasaların 2016’ya ihtiyatlı bir iyimserlikle bakmasına neden olmuştu. Ancak yılın ilk günlerinde ardı ardına gelen olumsuz haberler 2016’ya ilişkin iyimserlik dozunu azaltırken, ihtiyat payını artırdı.
Dolayısıyla Türkiye’yi ekonomide nasıl bir yıl bekliyor? Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, ekonomistler, iş dünyası 2016’da dünya ve Türkiye ekonomisine yönelik öngörülerini, riskleri ve tavsiyelerini TOBB Ekonomik Forum Dergisi’ne değerlendirdiler.

TOBB BAŞKANI M. RİFAT HİSARCIKLIOĞLU:
“2016’da Türkiye’yi bekleyen beş risk ve beş fırsat”
2016 yılında risklere değil, fırsatlara, içeriye değil dışarıya odaklanmamız lazım. Ekonomide en önemli konulardan biri beklentilerin doğru yönetilmesidir. Dünyaya kendimizi iyi anlatmamız, algıyı yönetmeniz gerekir. Eğer Türkiye olarak yeni bir büyüme hikâyesi başlatırsak, dünyadaki algıyı olumlu anlamda yönetmiş oluruz.
Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en önemli mesele sürdürülebilir bir büyüme stratejisinin olmaması. Halen olmadığı içindir ki ekonominiz epey bir süredir düşük tempoda büyüme süreci içine sıkışıp kalmış durumda. Dünyada iki farklı tip ülke ortaya çıkıyor. ABD, Çin ve hatta Hindistan gibi nerede olduklarını ve nereye gideceklerini bilip tasarlayan ülkeler. Ve rüzgârın önünde sürüklenenler. Türkiye halen ikinci grupta yer alıyor. Yeni bir büyüme modeli tasarımı konusunda geç kaldığımız için 2023 hedefleri Kaf dağının arkasında uzak bir hayale dönüşüyor. 1990’lardaki gibi dışarıya değil içeriye, fırsatlara değil tehditlere odaklanmış durumdayız. 1 Kasım seçimlerinden siyasi istikrar ve tek parti hükümeti çıkması, taze bir başlangıç için fırsat olabilir. 2016’dan itibaren yeniden dışarıya ve fırsatlara bakmaya başlamalıyız. Yeni bir büyüme modeli ve sanayileşme stratejisi hazırlamalıyız. Vergi, istihdam, eğitim, enerji, finans politikaları hep bu stratejinin parçası olmalı.
Türkiye’nin önündeki
yapısal reformlar
Öncelikli yapısal reformları beş başlık altında toplayabiliriz. Birincisi makroekonomik istikrarın sürdürülmesidir. İkincisi, şirketlerin ölçeklerini büyütmek suretiyle rekabet güçlerini arttırmaya yönelik olarak finansman kaynaklarına erişimlerinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Üçüncüsü ise hem şirketlerin rekabet gücüne olumlu katkı yapacak hem de yüksek seviyelerden bir türlü gerilemeyen işsizliği azaltacak aktif ve pasif iş gücü politikalarının uygulanmasıdır. Dördüncüsü, özel sektöre yön verecek bir sanayi politikası tasarımıdır. Bu kapsam içinde yatırım teşvik sistemi, vergi yapısı, enerji politikası da dâhildir. Beşincisi, yargı sisteminin etkinliğini ve güvenilirliğini artıracak hukuk reformudur. Yargıya ve mahkemelere olan güvenin azalması, uzun dava süreleri, bilirkişilik sistemindeki tıkanıklıklar hem güven ortamını hem de iş ve yatırım ortamını olumsuz etkilemektedir.
Türkiye’nin ekonomik
riskleri ve fırsatları
Dünyada neler oldu diye baktığımızda; petrol ve emtia fiyatları düşüşünü sürdürdü. Bunların ihracatçısı olan ülkelerin (Rusya ve Suudi Arabistan başta olmak üzere) gelir kayıpları arttı. Mali durumları giderek bozulmaya devam etti. Jeopolitik riskler özellikle Orta Doğu’da yükseldi. Çin ekonomisi bozulma işaretleri göstermeye başladı. AB ve Japonya, parasal genişlemeye gitmelerine rağmen, ekonomilerinde kalcı bir toparlama sağlayamadılar. ABD ekonomisi ise dünyanın geri kalanından farklı olarak durumunu düzeltiyor. ABD Merkez Bankası (FED) aşırı ısınmayı önlemek için yıllar sonra ilk faiz artışını gerçekleştirdi.
2016’da Türkiye’yi bekleyen beş temel risk ve fırsat unsuru görüyorum.
Riskler: Çevre coğrafyamızdan kaynaklı jeopolitik çalkantılar, FED’in faiz artırma sürecinin hızlanması, terör olayları, ülke kredi notumuzun düşmesi ihtimali, emtia fiyatlarındaki aşırı oynaklık ve bunun ihracat pazarlarımıza etkileri.
Fırsatlar: Öte yandan önümüzde beş fırsat alanı da var; Hükümetimizin eylem planının yapısal reformlara odaklanması, AB sürecinin yeniden canlanması, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki gerilemenin dış kaynak ihtiyacımızı azaltması, kamu bütçesindeki sıkı duruşun sürdürülmesi, özel sektörümüzün risk yönetimi konusundaki tecrübesi.
2016 yılında risklere değil, fırsatlara, içeriye değil dışarıya odaklanmamız lazım. Ekonomide en önemli konulardan biri beklentilerin doğru yönetilmesidir. Dünyaya kendimizi iyi anlatmamız, algıyı yönetmeniz gerekir. Ülkemize yönelik dünyadaki algıları olumlu yönde değiştirmek mümkün. Eğer Türkiye olarak yeni bir büyüme hikâyesi başlatırsak, dünyadaki algıyı olumlu anlamda yönetmiş oluruz.
Türkiye’nin 2016’da ihracat rakamları ne olmalı?
İhracat açısından zorlu bir mücadele yaşayacağız. Kişi başı geliri 3 bin dolardan 10 bin dolara çıkarken yaptıklarımızı yaparak, 10 binden 25 bin dolara sıçrayabilmek mümkün değil. Aynı malları, aynı şirketlerle, aynı pazarlara satarak, ihracatı 500 milyar dolara yükseltebilmek de mümkün değil. Bunun sıkıntılarını zaten yaşamaya başladık. Petrol fiyatlarındaki her 10 dolarlık düşüş cari açığı 4,4 milyar dolar azaltıyor. Ama petrol ürünlerinin ihracat içindeki payı %65 ve üzerinde olan 28 ülkeye ihracatımız 55 milyar dolar. Türkiye’ye gelen turistlerin %30’u petrol ihracatçısı ülkelerden geliyor. Yurt dışı müteahhitlik iş hacmi 23 milyar dolar. Bunun %85’i petrol ihraç eden ülkelerde. Orta Doğu’daki karmaşa, Rusya ile yaşanan sıkıntılar, Avrupa’daki toparlamanın zayıf seyri ihracat performansımıza etki edecek. Öte yandan euronun dolara karşı değer kaybı da ihracat rakamının düşük gözükmesine neden oldu. 2015’i yaklaşık 145 milyar dolar ile kapatmıştık. 2016 ihracatında 160 milyar dolara ulaşmayı umut ediyorum.
Küresel piyasalardaki
gelişmelerin ekonomiye etkisi
Aşırı dalgalanma hangi yöne olursa olsun iş dünyası için olumsuzdur. Belirsizliği artırır. Artan belirsizlik ticari faaliyetleri azaltır. Dünya ticareti zaten uzun bir süredir eskisi gibi canlı değil. Korumacılık uygulamaları artıyor. 2008 krizinin başlangıcından itibaren dünyada tespit edebildiğimiz ticareti kısıtlayan 1441 yeni düzenleme (korumacılık) hayata geçmiş. Bunlardan sadece 354’ü kaldırılmış. Yani korumacılık %75 oranında devam ediyor. Küresel ticaret hacmi 90’larda çift haneli (%10-12 arasında) büyüyordu. Küresel kriz sonrası 2010-14 arasında bu oran yarı yarıya azaldı, %6’lara geriledi. 2014’de dip noktasına ulaştı, sıfır olarak gerçekleşti. 2015’de en iyi ihtimal üçe ulaşması ümit ediliyor. 2016 için ilk tahmin 4,2 idi, şimdi 3,9’da indirildi. Küresel ticaretin önündeki kısıtlamalar (korumacı tedbirler) kaldırılırsa, küresel ticaret kendiliğinden %5 artar (yani yılda ortalama 1 trilyon dolar fazlalaşır). 21 milyon kişi yeni iş bulur (bunun 18 milyonu gelişmekte olan ülkelerde, 3 milyonu gelişmiş ülkelerde). Gelişmekte olan ülkelerin ihracatında 200-700 milyar dolar arasında, gelişmiş ülkelerin ihracatında ise 300-600 milyar dolar arasında artma imkânı elde edilir.
Uluslararası doğrudan yatırım girişi
Türkiye halen dünyada en fazla uluslararası doğrudan yatırım çeken 25 ülke arasında. Geçen sene iki basamak yükselerek 22’inci sıraya çıktık. Gelişmekte olan ülkeler arasında 12’inci sıradayız. Toplam uluslararası doğrudan yatırım girişinden %1 pay alıyoruz. Dünyada uluslararası doğrudan yatırım girişi gerilerken Türkiye miktar bazında mevcut seviyesini koruması bile önemli. Giderek daha rekabetçi olan küresel ortamda ve nispeten düşük yurt içi tasarruf oranını telafi etmek için Türkiye’nin yüksek katma değerli endüstrilerle yatırımcı çekmesi lazım. Bu noktada hâlâ sıkıntılar var. Gelen yatırımların büyük kısmı iç pazara odaklı hizmet sektörlerinde, gayrimenkul ve finans alanında. İleri teknoloji getiren ve ihracat kapasitemizi artıran yatırımlarsa istenen seviyede değil. Bunu sağlamak için seçici teşviklere, iş ve yatırım ortamını iyileştiren mevzuat düzenlemelerine ihtiyaç var. TOBB olarak, Kamu ile birlikte Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’nda hem sektörler hem de konular bazında önemli çalışmalar yürütüyoruz. Geçtiğimiz dönemde çalışmalarda istediğimiz verimi alamamıştık. Şimdi reformlardan sorumlu Başbakan Yardımcısı’nın bu konuyu üstlenmesiyle daha hızlı ve etkili adımlar atılacağına inanıyoruz.
Comments